Mutluluğun artık dudak arasındaki kelimeden daha fazla anlam
taşıması gerektiğinin düşünüldüğü bu günlerde, arayışların cevabının artık, kendinde
olduğunu düşünülmeye başlandı.
Mutluluğun cevabı kişinin kendi
içinde saklı. Duygusal beslenmesinin
vazgeçilmezi, mutluluğu,başkası veremez ya da bir başkasından beklenmemesi
gerektiği artık kabul edilen gerçek. Sadece kişi kendini mutlu edebilir.
Kendini mutlu hissetmesi, kişinin kendini iyi tanımasıyla mümkün olabilir. Kişinin kendini
tanımlaması, kendi içinde güçlü
ve zayıf taraflarını ortaya çıkarması gerekir. Bütün bu detaylar, kendine olan
güvenini ortaya koymasındaki en büyük yardımcısı. Kendine güven, herşeyin
ötesinde, bütün olumsuzluklarla başadebilme, sorgulayabilme şansını yaratır. Yanlızlıklar, çıkış arayışları, kimi zaman
doğru olanın ne olduğunu sorgulamalar, kendini tanıdığında kolaylıkla çıkış
yolunun bulabileceği odacıklar gibidir. Çözümsüzlüklerse, arayışlardan
kaçışa neden olurken, çıkışın kendinde olduğunu düşünenlerin, mutluluğu yakalaması ve özgüvenin yükselmesi
için, kendine bakabilmesi gerekir. Kendine
dışarıdan bakması ve güçlü yönlerine, gizde kalmış özelliklerine sahip çıkması,
kişiliik analizini yapabilmesi daha da önemli bir ayrıntı olarak ortaya çıkırır.
Bugün sadece büyük ya da uluslararası şirketlerde olan durum,
zaman içinde artacak, rekabet artınca direnç gösterebilme ya da çıkış bulabilme
de, sadece iyi eğitim yeterli olmayacak. İş hayatındaki rekabetin artması,
işteki yalnızları körüklerken, yalnızlıklar
zaman içinde mutsuzlukları
artıracak, paylaşamamak, zamanla gelişmeyi engelleyecek ve üretememeyi getirecek. Bu da kişinin önce mutsuz olmasını, zaman içinde de
kendine güvenini sorgulamasına neden olacak. Performans değerlendirmeleri,
sadece şirketlerin kendi için yeterliliklerini artırırken kişinin kendini geliştirmesi ve güçlü
yanlarını ortaya koymasını
sağlayamayacak. Birey olmaktan uzaklaşacak ve ama bir gruba da ait olamayacak. Ait olma tanımı bizdensen kabul değilsen git
kavramından daha farklı şeylere seslenecek. Birey olarak kabul gördüğü grup
içinde, yer alırken ait olma duygusunu da
hissedebilmesi gerekecek. Ait olma duygusunu beslemeyen ortamlar insanıı
mutsuz edebilir. Özgüven ne olursa olsun, insanın çevresel koşuldan ve sosyal
yapıdan beslenmesi gerekir.
Severek yapılmayan ya
da duygusal bağın olmadığı ,hiçbir iş ya da ilişkide, uzun süreli bir
birliktelik söz konusu olamaz. Mutlaka biri yorulur. Bu yorgunluk , mutsuzluk
yaratmamalı, yeni çıkışlar ve yeni umutları birlikte getirebilmeli. Bunun
içinde insanın kendini iyi tanımlaması
ve güçlü taraflarını, zayıf taraflarını görebilmesi, tehdit ve fırsatları
değerlendirebilmesiyle mümkün olur.
Sadece kendini görmek
kimi zaman yeterli olmaz ve bir başkasının nasıl değerlendirdiği de önem kazanır. Kendine
olan güveni, birey olması adına ne kadar önemli bir adımsa, toplumsal tarafını da beslenmek ister. Bunu
da onaylanmak, kabul görmekle sağlayabilir. Birey olmasıyla birlikte, ait olma duygusunun da,
beslenmesi gerekir. Başkasının gözünden
kendini görmek aitlik duygusunu
güçlendirir. Kendini doğru ifade edip edemediğini gösterir. Aitlik duygusu insan için önemlidir. İnsan sosyal
bir varlıktır ve kendini ifade etme , kendini ortaya koyarken gösterdiği
çabanın bir kısmı, onay alma, kabul görme duygusunu besler. Kimi insanda ait olma
isteği çok yüksek, onunla beslenirken, kimisinde daha düşük olabilir, ama
hiçbir zaman yok sayılamaz.
Kişinin kendine başkasının gözüyle bakabilmesi, kendini daha
iyi anlaması, kendini değerlendirmek istemesi kadar önemlidir. Çevresine
kendini anlattığıyla, kendini tanımladığı uyuyorsa ,kayboluşlar yaşasa da çıkış
yolu bulmak her zaman kolaydır. Özgüven ve
ait olma arasındaki denge kişilik yapısını daha net ortaya koyar. İnsanın kendiyle barışması, olmayanı oldurmak
yerine, olanı güçlendirme ve bunu ortaya koyma çabasını destekler. Sosyal
ortamlarda ben olmasını ve bu benin çevre tarafından kabul görmesini sağlar.
Kişinin kendin tanıması ve artılarını
daha net ortaya koyması gerekir.